- Başarıya Götüren Aile - 4 October 2022
- Yaygın Psikolojik Rahatsızlıklar - 6 June 2022
- Tanışırken Sorulan Hatalı Sorular - 6 June 2022
Bilgiye verilen öneme dair bir anımı paylaşmak istiyorum. Konuya çok güzel bir örnek oldu…
45-50 yaşlarında bir büyüğümle sohbet ediyorduk. Güzel, kültürlü ve saygılı birisi. Kitap kafe işletiyor. Kızı Boğaziçi Üniversitesi’nde bir mühendislik bölümünde okuyor. Konu ansiklopedilerden eskilere, oradan da eğitime geldi. Bana şöyle bir soru sordu: “Umut, biz jenerasyon olarak aynı şartlarda büyüdük. Aynı mahalle, aynı gelirde anne baba, ayağımızda aynı kara lastik… Düşünüyorum, bulamıyorum. Neden benim kızım okudu da beraber büyüdüğüm arkadaşlarımın çocukları okumadı?”
Aklıma daha önceden anlattığı bir anı geldi. Anı şu şekilde:
Onlar ilk okuldayken mahallelerinde ansiklopedisi olan yalnızca bir kadın varmış. Her ödev aldıklarında kadına gidiyorlarmış. Sürekli olarak bu kadına gidilmesinden rahatsız olan annesi sormuş: “Ne diye sürekli kadına gidiyorsunuz, ayıptır.” Demişler ki orada ansiklopedi var. Ödev yapmak için gidiyoruz. Bunun üzerine anneleri iki çocuğu alıp Beyazıt’a gitmiş. Ortalama 200 metrelik bir ansiklopedi kuyruğuna girmişler, saatlerce bekleyip almışlar. Eve geldiğimizde annem ansiklopediyi dolabın en tepesine koymuştu diyor abim.
Dedim ki abi işte bu yüzden senin kızın okuyor da arkadaşlarının çocukları okumuyor. Arkadaşlarının annelerinden kaç tanesi çocuğuna ansiklopedi aldı? Dinleyen 3. bir arkadaşımız birçok anne babanın çocuğuna ansiklopedi veya kitap alabildiğini, ancak çocukların okumadığını söyledi. Arada fark olduğunu söyledim.
Bir ansiklopedi için 200 metrelik sıraya girip orada saatlerce beklemek, onu alıp evin en yüksek noktalarından birine koymak bilgiye verilen önemi gösterir. Bu internetten sipariş edilen ürünü çocuğun önüne bırakmakla aynı şey değil. Abi dedim, sen böyle bir kadının çocuğusun. Sen bu zihniyetteki bir kadın tarafından büyütüldün. Arkadaşların böyle büyütülmedi. Bu yüzden senin kızın okuyor da diğer çocuklar okumuyor. Potansiyeli varmış, Boğaziçi’nde okuyor. Daha az olsaydı belki Trakya’da okurdu, ama okurdu. Canı okumak istemese dahi bilginin önemini kavrayan, saygılı ve kültürlü biri olurdu. Asla cahil olmazdı.
*Doğru düzgün okumamış bir annenin bilgiye verdiği önemin torununda nasıl ortaya çıktığını görüyoruz. Yeni, güçlü, bilgili ve ahlaklı bir nesil yaratmanın ne kadar zor ve incelikli bir iş olduğunu biliyoruz. Lütfen bunun için gerekli zamanı da hesabımıza ekleyelim. Başka ülkeler yürürken, bizim koşup onları geçmemiz lazım. Buradaki en önemli görev anne babalara düşüyor. Biz ne olursak çocuklarımız o olur, ne düşünürsek çocuklarımız onu düşünür. Çocuklar duyarak değil görerek öğrenir. Lütfen çocuklarımızdan bir şey yapmasını buyurmayalım, onu çocuğumuzdan önce biz yapalım.