Bugün ülkemizde Finlandiya’nın pedagojik veya Japonya’nın teknolojik şartlarını asla kullanmamamız gerekir. Bu şartlar gençlerimizi daha iyi değil, aksine daha kötü bir geleceğe yönlendirecektir.

Zihinsel, kültürel, entelektüel olarak hazır olmayan bir zümrenin eline yüksek seviye şartlar verilirse, zümre o şartların nasıl kullanılacağını da kıymetini de bilmez. Dolayısıyla bu şartlar hali hazırda başımıza bela olan tembelliği katlayarak arttıracaktır.

Finlandiya bugünkü eğitim sisteminin temellerini 1940’larda attı. Gerek parlamentoda, gerek öğretmenler arasında, gerek aile içerisinde birçok krizler ve sürtüşmeler yaşayarak bugüne geldiler. Süreç içerisinde sürekli olarak ölçümler yapıldı, süreç değerlendirildi ve müthiş bir arge çalışması yapıldı.

Finlandiya’da okul günde 4 saat.

Finlandiya’da ev ödevi yok denecek kadar az.

Finlandiya’da çoktan seçmeli sınav yok.

Finlandiya’da meslek liselerinde eğitimin %50 si saha hakkında. Gençler okulu bitirdiği anda çalışmaya başlayabilecek halde oluyor. Okurken tuğla, demir vb. inşaat malzemeleri üretiyorlar.

Finlandiya’da okulların ilgili mesleklere dair kontenjanı ülkenin meslek erbabı ihtiyacına göre belirleniyor. Bu iş okulların belediyelerle, belediyelerin de bakanlıklarla koordineli çalışması sayesinde oluyor.

Finlandiya’da tüm okullar devlet tarafından finanse ediliyor.

(Yukarıdaki bilgiler için Bkz: Finlandiya Eğitim Devrimi)

Yukarıdaki şartları bir anda Türkiye’de sağladığımızı varsayalım. Bu ülkede 10. sınıfa giden ve kitap okuma etkinliğinde önündeki kitabı karalayan öğrenci var. Sayısaldan lise sona gelip toplama işleminde sadeleştirme yapan öğrenci var. Bu çocuklara örneğin günde 4 saatlik okul uygulamasını getirmek onlara sadece daha fazla tembellik yapmaları için fırsat sağlamak olur. Buradan anlaşılması gereken şudur: Süreci yaşamadan doğrudan sonucu kopyalamak fayda değil zarar sağlar.

Bizim ülke olarak eğitim öğretim sürecini yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Bu yapılandırma için bakanlık içerisine emektar, yeniliklere açık, idealist öğretmenlerin yerleştirilmesi ve program geliştirme işinin onlara bırakılması gerekiyor. Yukarıda bahsi geçen örnek öğrenciler neredeyse kurtarılamaz durumda. “Ağaç yaş iken eğilir.” diyerek yeni programdaki öncelik sırasının aşağıdaki gibi planlanması gerekiyor:

  1. Öğretmen (Yapılandırmada hedeflenen koşulları sağlayacak donanımı kazanmalılar.)
  2. Ebeveyn adayları (Doğumdan ergenliğin sonuna kadar çocuk gelişimi dersleri)
  3. Okul öncesi (Toplum bilinci, sorumluluk bilinci, kurallara göre yaşama, değerlendirme yapma)
  4. İlkokul (Değerler eğitimi, kültür, sanat, milli bilinç, çalışkanlık)

Yukarıdaki maddelerin içerikleri alanında uzman öğretmenler tarafından genişletilip düzenlenebilir.

Bugün ilkokul çocuklarımız daha doğru düzgün soyut işlem dönemine geçmeden ağır matematik ile karşı karşıya kalıyor. Müze müze gezmeleri gerekirken, birbirinden farklı enstrümanları denemeleri gerekirken ne olduğunu tam anlayamadıkları işlemlerle uğraşıyorlar.

Bugün lise öğrencilerimiz çoğu Avrupa ülkesinde üniversite 1. ve 2. sınıfta gösterilen fen derslerine maruz kalıyor. Yaşamalarına yardımcı olmayacak çok fazla gereksiz bilgi ile kuşatılmış durumdalar. Ders sürelerimiz laboratuvar ve pedagoji çalışmalarına vakit ayıramayacak kadar dar.

Öğretmen başına öğrenci sayısı son derece fazla. Bu durum ilgi ve beceri tespitini son derece zorlaştırıyor.

Üniversite öğretimimiz itibarsız. Yüksek öğretim alacak insanları lise öğretim durumuna göre seçiyoruz, ancak eğitim ve dolayısıyla ahlak durumuna göre seçmiyoruz. Bu durumdan sapık doktorlar, malzemeden çalan inşaatçılar, suçluları savunan hukukçular doğuyor. Bu seçimin nasıl ve neye göre yapıldığına örnek olması için Finlandiya’da üniversite adaylarına sorulan sorulardan birkaç tanesini aşağıya bırakıyor ve yazımı sonlandırıyorum…

Bedenin senin için bir uğraş alanı mı?

Medya seyirciler için rekabet halindedir. Bunun sonuçları nelerdir?

Üç tane din seçin ve kutsal imgelerin rolünü ve kullanımını karşılaştırın.

Kişiliğin, bireylerin Facebook ya da diğer sosyal medyalardaki davranışlarını nasıl etkilediğini ortaya koyan bir çalışma tasarlayın. Böyle bir çalışmanın etik yanlarını tartışın.

Mutluluk, iyi bir yaşam ve esenlik hangi anlamlarda ahlaki kavram halini alır?

Lise öğrencileri genellikle okullarda, öğle yemeklerinde belli bir diyete ihtiyaç duymaktadır. Bunun sebepleri tıbbi, dini, etik ve ahlaki olabilir. Öğrencilerin ihtiyaçlarını ve sebeplerini tanımlayın, okulda belirli bir diyetin uygulanmasının doğruluğunu tartışın.

(Bkz: Finlandiya Eğitim Devrimi)

Rıza Umut ANGIN